Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği Eğitim ve İdari Sorumlusu Doç.Dr. Ömer Faruk Bozkurt, yaz aylarında böbrek taşı hastalığına sıklıkla rastlandığını belirterek, “Dünyada sıklık oranları coğrafi bölgelere göre değişmekle birlikte ülkemizde bu oran oldukça yüksektir. Hemen hemen çocuklar da dahil olmak üzere her yaşta görülmesine rağmen en sık 30-60 yaş arasında görülmektedir. Erkeklerde daha sık görülmektedir” dedi.
Böbrek taşlarının oluşumunda pek çok faktörün rol oynadığına işaret eden Doç. Dr. Bozkurt, en önemli faktörlerden birinin de genetik yatkınlık olduğunu belirtti. Böbrek taşı olanların neredeyse yüzde 40'ının birinci derece yakınlarında taş öyküsü olduğunu söyleyen Doç. Dr. Ömer Faruk Bozkurt, bir diğer faktörün yaşanılan coğrafya olduğuna dikkat çekti.
Bozkurt, “Görülme sıklığı bölgeye göre değişmektedir.
Asya ve Uzak Doğu ülkelerinde daha az görünürken, sıcak iklime sahip, su içme alışkanlıklarının kötü olduğu Ortadoğu'da, Hindistan'da ve ülkemizde çok yüksek oranlarda gözükmektedir” ifadelerini kullandı.Protein ve karbonhidrattan zengin gıdaların tüketimi taş oluşum riskini artırırken, lifli gıdaların azalttığını kaydeden Doç. Dr. Bozkurt, “Günlük içilen su miktarı azaldıkça taş oluşumu riski de o kadar artıyor. Sıcaklığın yüksek olduğu yerlerde ve özellikle yaz mevsiminde taş oluşumu daha sıktır. Bunda terleme ile su kaybının artması, böylece idrar miktarının azalması ve idrarda kristallerin çökmesini kolaylaştırıp taş oluşumuna sebep olmaktadır. Bazı ilaçlar, tekrarlayıcı idrar yolu enfeksiyonları, çeşitli böbrek hastalıkları, geçirilmiş bağırsak ameliyatları ve gut hastalığı gibi metabolik hastalıklar da taş oluşumuna neden olan diğer faktörlerdir” diye konuştu.“Bir kişinin vücudu böbrek taşı üretmeye eğilimliyse kişinin düzenli aralıklarla şikayeti olsun olmasın kendisini kontrol ettirmesi lazım”Böbrek taşı olan hastaların yüzde 80-90'ında taşa bağlı şikayet olduğunu belirten Doç. Dr. Ömer Faruk Bozkurt, “Bir kişinin vücudu böbrek taşı üretmeye eğilimliyse kişinin düzenli aralıklarla şikayeti olsun olmasın kendisini kontrol ettirmesi lazım. Belirtiler taşın bulunduğu yere göre değişiklik göstermekle birlikte idrar akışını engelledikleri durumda bel bölgesinde bazen de kasığa yayılacak şekilde şiddetli ağrı hissederler. Bu ağrılar tipik olarak zaman zaman çok şiddetlenen zaman zaman hafifleyen fakat tam olarak hiç geçmeyen (kolik ağrı) yapıdadır. Bunun dışında hasta idrarda kana bağlı kırmızılık (hematüri), bulanı, kusma, karın şişliği gibi şikayetlerle başvurabilirler. Taş aşağıya doğru düşüp idrar kanalını tıkadığında işeme ile ilgili zorluklar ortaya çıkabilir” dedi.Taşlar bazen enfeksiyona neden olup ateş, üşüme, titreme, terleme, halsizlik, böbrekte ağrı, idrar yaparken, şiddetli yanma, bulanık ve bazen kötü kokulu idrar yapma gibi şikayetlere sebep olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Bozkurt, “Bu durum bazen basit idrar yolu enfeksiyonu gibi meydana gelirken bazen de ölüme bile sebep olabilen ciddi böbrek enfeksiyonlarına sebep olabilir. Bu gibi durumlarda vakit kaybetmeden doktora danışmak gereklidir” değerlendirmesini yaptı.Taş tedavisini taşın yeri, boyutu, sertliği ve hastanın böbrek anatomisi ile genel durumuna bağlı olarak ilaç tedavisi (medikal tedavi), vücut dışından şok dalga taş kırma tedavisi ve cerrahi yöntem (endoskopik yöntemler - açık cerrahi yöntem) olmak üzere 3 ana grupta sınıflandırılabileceğini dile getiren Doç. Dr. Ömer Faruk Bozkurt, “İlaç tedavisi düşebilecek büyüklükteki yani 5mm'den küçük taşlarda taşların düşmesine yardımcı olmak, mevcut küçük taşların büyümesini engellemek veya taşların yeniden oluşmasını engellemek için verilen ilaç tedavilerini kapsamaktadır” şeklinde konuştu.Vücut dışından şok dalga taş kırma tedavisi (ESWL) hakkında da bilgiler paylaşan Bozkurt, “Günümüzde de taş tedavisinde anestezi ve cerrahi müdahale gerektirmeden yaygın bir şekilde uygulanan modern taş tedavi yöntemidir. Vücut dışındaki bir kaynaktan elde edilen yüksek frekanslı ses dalgalarının (şok dalgaları) taşa odaklanarak taşın parçalanması esasına dayanır. Özellikle 2 cm'den küçünk, konumu uygun taşlarda sık uygulanmaktadır” uyarısında bulundu.
“Açık cerrahi yöntem artık neredeyse terkedildi”Cerrahi yöntemi ise endoskopik ve açık ameliyat şeklinde sınıflandırıldığını belirten Doç. Dr. Bozkurt, “Günümüzde endoskopik cihazların modernizasyonu ve cerrahi deneyimin artması ile birlikte ameliyatların neredeyse yüzde 90'ı endoskopik yöntemle uygulanmaktadır. Endoskopik yolla taşın çıkartılması ya idrar yollarının son kısmından (üretra) vücuda girilerek hiçbir dokuyu kesmeden böbreğe kadar ulaşılmayı sağlayan kameralı endoskopik aletlerle yapılan yöntem (Rigid URS -Fleksible URS) veya bel bölgesinde deride 1 cm uzunluğunda küçük bir alan kesilerek dokuların arasından tünel oluşturularak taşa ulaşmayı sağlayan yöntemden oluşur (PCNL). Bu yöntemlerle taşa ulaşıldıktan sonra mekanik olarak veya holmium lazer ile taşlar kırılarak çıkartılır. Açık cerrahi yöntemde artık neredeyse terkedilmiş olup sadece çok büyük komplike taşlarda veya endoskopik cerrahilerde oluşan komplikasyonlarda uygulanmaktadır” dedi.Fleksible ureterorenoskopi yöntemi ile hasta ertesi gün taburcu edilebilmektedirFleksible ureterorenoskopi (lazerle böbrek içinde taş kırılması) yöntemi hakkında bilgiler paylaşan Bozkurt, “Son yıllarda böbrek taşlarının endoskopik tedavisinde kullanılan herhangi bir dokunun kesilmesine ihtiyaç duyulmadan direk idrar yollarıyla böbreğe ulaşılıp holmium lazerle taşın kum haline getirildiği yöntemdir. Böbrekteki taşlara güvenle uygulanmakta ve hasta önemli bir komplikasyon olmadığı takdirde ertesi gün taburcu edilmektedir" ifadesini kullandı.“Günde 2-2,5 litreden az olmamak kaydıyla bol su tüketilmeli”Taş oluşumunu veya tekrarını önlemek için birtakım yaşam tarzı değişikliklerinin son derece önemli olduğunu vurgulayan Bozkurt, açıklamasını şu tavsiyelerle tamamladı:“Bunlar günde 2-2,5 litreden az olmamak kaydıyla bol su tüketmek, çay, kahve ve kola gibi gazlı içecekleri kısıtlamak, protein ve tuzdan fakir, liften (meyve ve sebze) zengin beslenmek, şekerli gıdaları az tüketip, taş oluşumunu engelleyen sitrat içeren limon gibi turunçgil tüketimini artırmak, düzenli egzersiz ve yürüyüş yapmak.”